24 Haziran 2008 Salı

FossurGama Sunar: Kısa Devre

Daha biriyle dalaşmaya gücü yetmeyecekken iki taksi daha durmuş. Levyeler ellerde. Şöförler, incecik, gözleri deli deli bakan delikanlıyı ittire ittire arkadaki duvara doğru sürüyor. Bir şey dese Allah yarattı demeden girişecekler. Öfkeyle soluyor genç. Artık küfredemiyor. Bağıramıyor. Sadece titriyor ve birden bir şeyler oluyor ona. Rengi değişiyor sanki. Kafası hafifçe büyüyüp yerine iniyor. Korkuyla bırakıyor eller yakasını. Gözler panik içinde titreşiyor. Delikanlının çenesi, gözleri, parmakları değişime kapılıp boyut değiştirirken boğazından anlaşılmaz iniltiler dökülüyor.
“Hay anasını, bu ne lan?” diyor şöförlerden iri yarı olanı.
Kaçamıyorlar, yerlerine mıhlanmış, delikanlının gömleğinin patlayışını, düğmelerinin etrafa saçılışını izliyorlar.
Ama birden o kıpkırmızı renk çekilip gidiyor yaratığın yüzünden. Devasa bir boyuta ulaşmış, lif lif kasları sönüveriyor. Tekrar delikanlı kalıyor orada düdük gibi. Sadece giysileri falan yırtık, bir de saçları dağılmış.
“Hay anasını sikiyim be, yine dönüşemedim,” küfrü havada kalıyor.
Korktukları için bir kat daha sinirli, çata çuta girişiyor şöförler ona...

FossurGama Sunar: Bir Seans

“Şimdi elimdeki kolyeye konsantre olmanı istiyorum,” diyor psikiyatr.
Bakıyor şişman kız, dikkatle.
Bir saat kadar sonra kapıyı açıp “Emre beeey, koşun, yine şoolmuş,” diyor sekreter.
Ve yaşlıca bir doktor içeri dalıp ellerini beline koyarak cıkcıklıyor az sonra. “Allah Allaah, bu herife, kolyeye bakmaması gerektiğini nasıl anlatıcaz yahu?” diye soruyor. "Kendi sesinden etkileniyor salak!"
Orada, büyülenmiş gibi, dimdik uyuyor karşılıklı, hem hasta hem psikiyatr...

FossurGama Sunar: Kıyı Boyunda

Gacır gucur sesler. Sarmaş dolaş yürüyen çiftin dişi olanı kulaklarını kapatırken yüzünü buruşturuyor. İnleyip havlıyor, Yeniköy sahilinde dolaştırılan cins cins köpek. “Bu ses de ne lan?” diyor çekirdek çıtlatan iki denyo. Gacırtı gucurtu sürüyor. Orada... Bir akvaryuma ip bağlamış, denize bakınarak dolaştırıyor süs balıklarını bir adam...

20 Haziran 2008 Cuma

FossurGama Sunar: Kazazedeye Yardım Etmek Sevaptır

Önce sudan çıkan plop sesi, hemen arkasından da tüyler ürpertici bir çığlık. “Yetişiiin, imdaaat, denize düştü denizeee.”
Vapurun giriş bölümündeki açıklık bir anda onlarca insanla kaplanıyor. Ömer de onlardan biri. Denizde, batıp çıkan zavallı adamı gördüğü anda büyük bir kararlılıkla dönüp bakınıyor sağına soluna. Aha! İşte orada. Koşturup duvardan can simidini söktüğü gibi dönüyor. Bir gözünü kapatıp nişan almasıyla savurması bir oluyor. Müthiş bir isabet. Havada süzülüp pat diye boynundan geçiveriyor kazazedenin ve zavallı adam bir anda, batıp yitiveriyor ortadan…
“Aaaa!”
“Naaptın bilader yaa, naaptın!” diye bağırıyor çımacı. “Süstü o yaa, alçıdan yapılmıştı.”
“Hay Allah,” diyor Ömer kafasını kaşıyarak. “Ben de niye o kadar ağır demiştim, demek şeymiş…”
Aval aval, bir denize bir Ömer’e bakıp duruyor dehşet içinde kalmış insanlar…

FossurGama Sunar: Canlandırma – Hastaneden Kaçış

Narkozun etkisinden kurtulup, doktorları falan ittirerek ameliyattan kaçmış, üstünde arkasını açıkta bırakan yeşil bir ameliyat giysisinden başka bir şey olmaksızın hastanenin bahçesinde koşturan bir adam canlandırın gözünüzde… Arkasında hastabakıcılar ve iki üç hademe. Kafatası açık. Koştururken beyni, plop plop zıplayıp tekrar iskeletin içine düşüyor ve her seferinde çarpılmış gibi, ya da elektrik verilmiş gibi, tüyleri diken diken olurken kasılıverip tekrar koşmaya başlıyor zavallı…

FossurGama Sunar: Beklenmedik Telefon

Akşam karısının önüne koyduğu çayı tam yudumlamaya başlayacakken telefon çalıyor.
“Baksana Kerem, benim elim yaş,” diyor karısı.
Gözünü televizyondaki diziden zorlukla alarak ayağa kalkıp ilerliyor Kerem. Ahizeyi kaldırıyor… Boğuk bir ses. Yabanıl ama kendi sesi. Tüyleri diken diken olurken zorlukla yutkunabiliyor Kerem.
“Ben bilinçaltınım,” diyor kendisi fısıldarmış gibi. “Sana delirdiğini haber vermek için aradım.”
Gözleri yuvalarında fıldır fıldır dönerken koridorda durmuş, merakla ona bakan karısını görüyor.
“Kimmiş?” diyor karısı.
Cevap vermiyor Kerem. Kafasını telefonda konuşulan şeyleri tasdik amacıyla emme basma tulumba gibi bir iki kez salladıktan sonra, bomboş bakışlarla koltuğuna geri dönüp çayını içmeye devam ediyor.

13 Haziran 2008 Cuma

FossurGama Sunar: Kalkış ve İniş

Tüm o sarsıntıdan sonra içine çöreklenen korkuyu atmaya çalışıyor astronot David. Gücü tamamen çekilmiş kollarını önüne getiremiyor. Ekranda sevinen yer takımının cızırtılı görüntüsü bir şey ifade etmiyor ona. İçindeki boşluk, bilinmezliğe doğru atılan adımın getirdiği yalnızlık… Birden haşırt diye açılıyor kapı ve bağırıyor takım lideri Selznik:
“Sürpriiz!”
Kalbi duracak gibi oluyor David’in. Gözleri pörtlüyor. Koltuğunda debelenip kaçmaya çalışıyor. Anlayamıyor noolduğunu orada, kapıdan uzanan başlar kakır kakır gülerken.
“Haa ha haaa. Daha kalkmadın ki oğlum,” diyor Selznik. “Şaka yaptık.”

FossurGama Sunar: Danışma

Havaalanında gazetelere göz atarken kendi isminin bangır bangır öttüğünü duyuyor havada: "Sayın Selim Tayyar, danışmaya bekleniyorsunuz. Acil!"
Böylece tekrar edip dururken Selim toparlanıp yola koyuluyor ve sora sora buluyor danışmayı. İçeride yaşlı, kel bir adam, önündeki bilgisayarla uğraşıyor parmağını tek tek tuşlara bastırarak.
"Buyrun," diyor Selim, peş peşe iki öksürükten sonra. "Ben Selim Tayyar."
Şöyle bir başını kaldırıp yine indiriyor adam. "Oturun bir saniye."
Oturup bekliyor Selim. Parmaklarını bacağının üstünde tıpırdata tıpırdata on dakikayı geride bırakıyor ve sonunda işini bırakıp ona bakıyor adam.
"Bize danışacağınız bir şey var mıydı?"
"Yoo," diyor Selim şaşkın.
Tekrar eğiyor başını adam ilgisiz. "Peki o zaman, gidebilirsiniz."
Hışımla kalkıyor ayağa Selim. Adamın yakasına yapaşıp iki tokat aşketmek istiyor ama o sırada yeniden isminin çağrıldığını duyuyor.
"Selim Tayyar, Selim Tayyar, lütfen danışmadan çıkınız."
Tek tek tuşlara basmaya devam ediyor adam, onu tamamen unutmuş...

FossurGama Sunar: Göster Bakayım

Salonda oturuyor misafirler. Yemek yenmiş, hoş bir sohbet yüzleri gevşetmiş. Beş yaşındaki piç suratlı oğlu içeri girince keyifle bağırıyor Abdullah. “Hişt, Serko, göster bakayım len ağbilere numaranı… Hadi oğlum, bak bekliyo herkes.”
Tezahürat başlıyor ve oğlan öyle fazla da naz yapmadan şakkadanak indiriyor pantalonuyla donunu. Hoppaa! Alkışlar gırla giderken, “Hayır yaa, durun bi, numara bu değil ki?” diye susturmaya çalışıyor Abdullah onları ve sesleri kesilirken, şaşkınlık içinde küçük çocuğun poposuna dikiyorlar gözlerini. Daha çok kulakları aktif rol oynuyor aslında, çünkü resmen cıvıl cıvıl bir bülbül sesi geliyor oradan…

FossurGama Sunar: Gökdelendeki Ses

Binada herkes odalarından, katlarından dışarı fırlamış yeri göğü kaplıyan sesi dinliyor. Bazıları yoğunluğuna katlanamayıp kulaklarını tıkamaya çalışıyor avuçlarıyla. Eskiden avcılık yapmış bir herif “Bu şeye benziyor,” diyor. “Sanki, evet ya, ördek çağırmak için kullandığımız düdüğe… Kızışmış dişi ördek sesi!”
O sırada bir kadın, parmağın pencereden dışarı uzatmış, bağırıyor. “Bakın! Ördeklere bakın!”
Oraya koşturanlar görüyor ki, yüzlerce ördek, üstlerinde patlayıcılar, kanatlarını sakin bir ritmde sallayarak yaklaşıyorlar binaya…

FossurGama Sunar: Arabaya Binmek

Evden çıkarken gözleri kuşkulu, kaşları çatık Adem beyin. Dikkatle bakıp da bir şey görmeyince az buçuk rahatlıyor, ama yine de fazla gevşemiyor. Sağa sola uzanıp iyice gözden geçiriyor arabasını ilerlerken. Ve galiba, evet, hafif hafif bir titreşme… Öyle mi gerçekten! Emin olduğu anda, “Ulaan, ulaan!” diye bağırarak koşturmaya başlıyor ve arabanın arkasından pantalonunu toplayarak fırlayıp kaçıyor derbeder bir tip. Öylece, o önde Adem bey arkada, küfürler havada uçuşurken koşup gidiyor ve yokoluyorlar sokak aralarında. Haklı Adem bey. Bu deli; yalamayı, okşamayı falan bırakmış, şimdi de resmen egzosundan tecavüz etmeye yelteniyor kız gibi Clio’suna…

FossurGama Sunar: Oyuncu Değişikliği

Tabelayı kaldırıyor üçüncü hakem. Hasan dizlerini yukarıya çekip, bir seyircilere bir oyuna bakarak bekliyor kenarda. Heyecanı belli oluyor yüzünden. Oyun durur durmaz kenarıya doğru koşturuyor orta saha oyuncusu Bülent. Ellerini birbirine çarpıyorlar ve alkışlar içinde başlangıç noktasına doğru hareketleniyor Hasan. Hocanın talimatlarını gerekli kişilere bağırarak yerine ulaştığında son bir esnetme hareketi daha yapıyor ve birden, krak diye bir sesle kalıyor yerinde. Pozisyonunu bozmadan zar zor elini kaldırıp yardım dileniyor. Sağlık görevlileri sahaya dalıp onu bir sedyenin üzerinde dışarıya taşıyorlar ve hiç ses çıkarmadan, büyük bir suskunlukla seyrediyor seyirciler olan biteni.

9 Haziran 2008 Pazartesi

FossurGama Sunar: Vapur Arkası

Çaycı kapıyı açıp dışarı çıkıyor. “Var mı çay içen?” diye sorarken gözleri hızla, dışarıda oturmuş manzaraya, ellerindeki gazetelere falan bakan tipleri tarıyor. Birisi de kaldırmıyor kafasını. Şıpıdak şıpıdak arka tarafta asılı bayrağa doğru yürürken bir daha bağırıyor.
“Çay içen var mı abiler?”
Birden kalkıyor hepsi. Üstüne koşarlarken şaşıran çaycı hala elindeki tepsiyi düz tutmaya çalışıyor. Ama başarmasına olanak yok. Ellerinden, kollarından, bacaklarından yapışanlarla havaya kalkarken tüm çaylar yere dökülüyor ve bağırıyor o, “Nooluyo lan, hişt, durun lan!..”
Paldır küldür koşturup aşağıya, denize atıyorlar onu ve tekrar yerlerine dönüp sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi, iki dakika önce ne yapıyorlarsa onu yapmaya devam ediyorlar…

FossurGama Sunar: Gece Ziyafeti

Saat gecenin ikisinde sokakta yere, dizleri üzerine çöküp eğilmiş; kimbilir hangi vakit kim tarafından o mahalleye armağan edilmiş kusmuğu yalayan şu adamı aşırı sarhoş bir derbeder sanıp boşu boşuna alay ediyor, tek tük yoldan geçenler. Bir polis ihtiyatla yaklaşıp boşu boşuna tekmeliyor kalçasını. Uyurgezer o. Evinden yarım saat kadar önce, öylece uyuyakaldığı günlük kıyafetleriyle çıkıp bu sokağa sapan ve rüyasında lezzetli bir Ali Nazik yediğini düşünen zavallı bir adam sadece.

...