25 Ağustos 2010 Çarşamba

FossurGama Sunar: Trafikte Bir Deli Kamyon

Beşinci saatin sonunda... Birden içi geçiveriyor Kamil’in. Başı yana düşüyor ve kalkmıyor bir daha. Derin derin nefes alırken, döşemenin altından hızla akıp gidiyor yol ama farkında değil o, uyuyor mışıl mışıl. Son hızla önündeki otobüse yaklaşıyor araç. Rüyasında bir odada oturuyor o. Çay getiriyor karısı. Halının üstünde oğluyla kızı ilk kez itişmeden, mutluluk içinde kızma birader oynuyorlar. İhtiyar bir adam giriyor o sırada kadraja. Elindeki televizyonu sehpaya yerleştiriyor önce. Sonra çöküp playstation’ın bağlantılarını yapıyor. Ardından kalkıp yanına geliyor ve elinde bir anda beliren direksiyonu uzatıyor. “Al oğul, seninle oyun oynayalım biraz,” diyor gülerek. Görüntüye bakıyor Kamil. Ekran ikiye bölünmüş. Üstte, ön panelden kamyonunun son hızla bir araca yaklaştığını görüyor ve eline joypad yerine tutuşturulan direksiyonu hiç düşünmeden çeviriyor. Kıvrılıp sol şeride geçmesiyle bir Renault’nun yaklaştığını görüyor ileriden. Deli gibi korna çalıyor sürücü. Hızı kökleyip son anda atıyor kendini sağ şeride. O sırada ihtiyar adam, BMC kamyonuyla yanından el sallayarak geçiveriyor. Koltukta dirseğiyle kendisini dürtüyor aynı anda. “Hızlan oğul, kaplumbağa gibi gidiyorsun yahu.”
Rüyadan çıkıp o dehşet verici gerçekliğe dönersek: Karşıdan gelen sürücülerin bazıları, atari oyunundaymış gibi delice bir hızla araba sollayan şu kamyondaki başı yana düşmüş, salyalarını tutamadan mışıl mışıl uyuyan sürücünün yanından geçer geçmez yan şeride çekiyorlar hemen arabalarını. Elleri ayakları tutmuyor çünkü.

FossurGama Sunar: Seks Sonrası

Tere batmış, yana devriliyor Hüseyin. Kız arkadaşının uzattığı sigarayı alıp ağzına götürüyor. Yakmadan önce keyif dolu bir nefes salıyor odanın ağırlaşmış kokusuna. Bir eli yanındaki çıplak bacağa konuyor. O sırada birden patlıyor sigara, ağzını burnunu kahverengiye bulayarak. Öfkeden ne yapacağını bilemiyor. Ayağa fırlıyor hemen.
“Eeeh ama Tülay, sikicem şu şakalarını haaa,” derken kız kendini yere atmış, kasıklarını tutmuş kıkır kıkır gülüyor...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

FossurGama Sunar: Sözlü Zamanı

“Eveeet çocuklar, bugün sözlü yapıcağımı söylemiştim,” diyor Nejat öğretmen ve nedense sıkıntıyla, hatta alnından boncuk boncuk terler inerken sınıfı süzmeye girişiyor. Hiç notu olmadığını yönetim görürse başı belaya girecek, biliyor. “Hay Allah,” diyor içinden. “Kabul eder mi bugün acaba?”
Tam da o anda, “Bana bakma, ecdadını sikerim senin,” diyor dipte oturmuş, önündeki at yarışı bülteninden kafasını kaldıran herif. “İşim gücüm var şimdi.” Ellili yaşlarda. Gözleri alkolden kıpkırmızı. Traşsız ve oldukça sinirli görünüyor.
Gülüşüyor öğrenciler.
“Allahım,” diyor Nejat öğretmen yine içinden. Yutkunup önüne bakıyor çaresiz ve başına gelen şanssızlığa söverek tahtayı silmeye girişiyor. “Ne suçum vardı da bu sınıfa verdin beni?”

FossurGama Sunar: Konuştur Konuşturabilirsen!

“Evet bekliyorum,” diyor polis Sinan rahat bir ifadeyle arkasına yaslanırken. “Burada seni sonsuza kadar tutabiliriz, bunu biliyorsun. Ayrıyeten nazik davranacağımızı falan da sanma.”
Zanlının yüzüne öyle bir vuruyor ki ışık, ampul yuvasından fırlayıp yüzüne konmuş gibi görünüyor. Korku dolu gözleri fıldır fıldır dönüyor yuvalarında. Efendice bir adam olduğu her halinden belli. Dudaklarının titremesini engelleyemiyor.
“Konuşacaksın,” diyor Sinan laflarının üstüne tehdit dolu vurgularla bastırarak. “Sike sike konuşacaksın. Anlıyor musun beni!”
Ve o anda, şak diye karanlığa batıyor oda. Gürültüler geliyor. İskemle çekiliyor. Söyleniyor Sinan. Yanıyor gaz lambası.Titrek ışık yüzlere konuyor tedirgin.
“Hay anasını kardeşim yaaa, saat başı kesintiyle ben nasıl etki yaratıcam heriflerin üstünde?” diyor Sinan kafasını sallayarak. “Böyle sorgu mu yapılır? ”

FossurGama Sunar: Bulutlar

Kalabalıklar dışarı uğramış gökyüzüne bakıyor. Kafaları karışık. Tanrı kendilerine ne demek istiyor, dut yemiş bülbül gibi düşünürlerken bazıları eşhedüenlaa, diye sayıklıyor, bazıları ıstavroz çıkarıyor. Yüzlerce bulut, el işareti şeklinde geçip gidiyor üstlerinden...

FossurGama Sunar: Burun!

Yığınla insan. Bazıları ağzını kapatıyor, bazıları kasıklarını tutuyor. İki büklüm, kendilerini engellemekten aciz, kıkır kıkır gülüyorlar. O sırada! Birden kırmızı burnu düşüveriyor palyaçonun ve şak diye ciddileşiyor insanlar. Sinirli, öfkeli, buz gibi bakarken üstlerini başlarını düzeltiyorlar cıkcıklayarak...

...