Beşinci saatin sonunda... Birden içi geçiveriyor Kamil’in. Başı yana düşüyor ve kalkmıyor bir daha. Derin derin nefes alırken, döşemenin altından hızla akıp gidiyor yol ama farkında değil o, uyuyor mışıl mışıl. Son hızla önündeki otobüse yaklaşıyor araç. Rüyasında bir odada oturuyor o. Çay getiriyor karısı. Halının üstünde oğluyla kızı ilk kez itişmeden, mutluluk içinde kızma birader oynuyorlar. İhtiyar bir adam giriyor o sırada kadraja. Elindeki televizyonu sehpaya yerleştiriyor önce. Sonra çöküp playstation’ın bağlantılarını yapıyor. Ardından kalkıp yanına geliyor ve elinde bir anda beliren direksiyonu uzatıyor. “Al oğul, seninle oyun oynayalım biraz,” diyor gülerek. Görüntüye bakıyor Kamil. Ekran ikiye bölünmüş. Üstte, ön panelden kamyonunun son hızla bir araca yaklaştığını görüyor ve eline joypad yerine tutuşturulan direksiyonu hiç düşünmeden çeviriyor. Kıvrılıp sol şeride geçmesiyle bir Renault’nun yaklaştığını görüyor ileriden. Deli gibi korna çalıyor sürücü. Hızı kökleyip son anda atıyor kendini sağ şeride. O sırada ihtiyar adam, BMC kamyonuyla yanından el sallayarak geçiveriyor. Koltukta dirseğiyle kendisini dürtüyor aynı anda. “Hızlan oğul, kaplumbağa gibi gidiyorsun yahu.”
Rüyadan çıkıp o dehşet verici gerçekliğe dönersek: Karşıdan gelen sürücülerin bazıları, atari oyunundaymış gibi delice bir hızla araba sollayan şu kamyondaki başı yana düşmüş, salyalarını tutamadan mışıl mışıl uyuyan sürücünün yanından geçer geçmez yan şeride çekiyorlar hemen arabalarını. Elleri ayakları tutmuyor çünkü.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder