Bayramda, sofraya börekler çörekler yayılmış ailecek oturuyorlardı büyük kanapelere sıralanmış. Amcaların evinde toplanmışlardı ve çocukları etrafta koştururken müthiş mutlu görünüyordu Selim bey. Fıkranın sonuna geldiğinde ve insanlar gülüp kopmak için beklerken derinlerden gelen bir telefon sesi duydu gibi geldi kendisine. Gülüşler azaldığında sadece o değil, oğlu Ahmet de farketmişti sesi. “Birisinin telefonu çalıyor,” dediğinde herkes birbirine baktı ve o karısına döndüğünde bir gariplik varmış gibi geldi yüzünde. “Seninki mi?” diye sordu ama karısı Gülten başını sallayıp “Hayır,” dedi aceleyle. Ama susmuyordu ses, oldukça hafif de olsa. Amcanın karısı Hatice salondan dışarı çıktı nereden geldiğini bulmak üzere. Sonra geri döndü “Burada hiç duyulmuyor,” diyerek. Pencereden dışarı baktı küçük kardeşi. Çocuklar oraya buraya dağıldılar ve on iki yaşındaki Sümeyra koltuğun kenarından başlayıp yaklaştı ve alnından soğuk terler akan Gülten hanımın önünde durdu sonunda. “Burda,” diye bağırdı sonra. Selim bey yaklaşıp kuşkuyla baktı karısının kireç gibi yüzüne. Yanaştı yavaşça. O da daha iyi duyuyordu şimdi. “Çıkarsana şunu be!” diye bağırdı sonra. Evet, bozulma durumlarında kullanırız diye birine vermedikleri eski telefonunun sesiydi bu. Ama karısı niye yanına almıştı ki? “Sana söylüyorum Gülten.”
Ama Gülten çıkaramadı telefonu. Çünkü banyoda şey amaçlı kullanırken şeyine kaçırmıştı afedersiniz ve orada nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde açılmış olmalıydı. Yarın gizlice hastaneye gitme planları da böylece suya düşüp tüm aileye rezil oldu zavallı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder